sonraki yazı

YAŞAMDA MÜZİĞİN YERİ

Müzik çağlar boyunca insan duygulularının en doğal ifade biçimi olmuştur. Mutluluk, aşk, hüzün, korku, tapınma gibi tüm insani duygulara araç olmuştur. Tüm insan duygularının bir dışa vurumudur. Diğer güzel sanatların içinde en zor algılananıdır. Çünkü soyut olduğundan herkes için ayrı algılama ve insanlar üzerinde derin bir hayal gücü yaratır.

Müzik kelimesinin kökeni Yunan Mitolojisindeki ‘The Nine Muses’ 9 esin perisinden gelmektedir. Müziğin doğuşu aslında insanın doğuşu ile eşzamanlıdır. Çünkü ilk enstrüman ve kullanılması en kolay olan insanın kendi sesidir ve ilk olarak doğadaki diğer sesleri taklit etmeye başlar. Ritim ise anne rahminden itibaren insanın nefes alışverişinde ve kalp atışında duyulmaya başlar. Daha sonra insan taş ve sopalara vurarak haberleşmek üzere ritimler üretmeye başlar. Tüm bunlar bugünkü ritimlerin ve vurmalı çalgıların temelini oluşturmuştur.

Doğada tek bir ses üzerinde diğer sesleri duymak ve algılamak mümkündür. Bir temel ses üzerinde tınlayan diğer seslere doğuşkanlar ya da ses armonikleri denmektedir. Böylelikle müzikte Armoni bilimi doğmuştur. Harmonia kelime anlamı birleştirme ve uyum demektir. Doğanın kendisinde zaten çok seslilik vardır. Armoni bilimi aynı zamanda müziğin matematikle ilişkisini kurmaktadır. M.Ö.6.yy da Pythagoras müziğin fizik ve matematikle ilişkisini bulmuştur. Bu teoriyi aynı anda farklı ölçülerde örsleri döven demircilerin çıkardığı sesleri dinlerken geliştirmiştir. Evren, büyük bir armoni ve sayı köküne dayanır. Müzik doğru yerde kullanıldığında aynı zamanda ruh ve bedenin arınması için bir tedavi ve terapi aracı olmaktadır. Osmanlı döneminde Edirne’de 2. Beyazıt Külliyesinde hastalar müzik ile tedavi edilmekteydi. Külliye içinde 1488 den beri yer alan darüşşifa- hastane ve tıp medresesi 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına kadar 400 yıl hizmet vermiştir. Hastalar burada müzik, su sesi ve güzel kokularla tedavi edilmekteydi.

Müzik sanatının bir diğer önemli işlevi de aslında hem olumlu hem de olumsuz olabilen toplumları galeyana getiren kışkırtıcı özelliğidir. Tarih boyunca her zaman büyük sosyal olayların arkasında bir müzik duyulmuştur. Bir toplumun müziği onun adeta aynasıdır.

Ünlü filozof Konfüçyüs (M.Ö.551- 479) müzik ve toplum arasındaki ilişkiye çok önemli bir yaklaşım getirmiştir. Müzik sadece insanlara etki etmekle kalmaz, toplumun bütününe, devlete ve insan ilişkilerine de etki eder.‘Bir ülkenin nasıl yönetildiğini anlamak için, onun müziğine kulak veriniz’ düşüncesi bu güne kadar büyük toplumsal hareketlerin değerlendirilmesine ışık tutmuştur. Ünlü Alman besteci Ludwig van Beethoven (1770-1827) Romantik dönemin en önemli Alman şairlerinden Friedrich Schiller’in (1785) Neşe’ye Övgü şiiri üzerine yazdığı 9.Senfonisinde (1824), Fransız devriminin yarattığı kardeşlik, eşitlik, özgürlük duygularının en görkemli müziğini bestelemiştir. Üstelik Beethoven gibi acı çekmiş, büyük deha sağır olduğu halde ruhu ve iç sesi ile yarattığı müzikle dünya tarihinde çok önemli bir çığır açmıştır. Kendisi bir mektubunda şöyle demiştir ‘kalbimde olan şey dışarı çıkmalı, işte böylece onu kâğıda döküyorum’… Fransız milli marşı ‘La Marseillaise’ aynı dönemde (1792) Marsilyalı devrimci bir memur tarafından yazılmıştır. Basit bir melodik yapısı olmasına rağmen sözleri ile Fransız toplumunu bir amaç uğrunda birleştirecek güce sahip olmuştur. Bu müziğin toplumları birleştirici etkisinin en önemli örneklerinden birisidir.

Ayrıca birlikte müzik yapmak sadece toplumları değil kişileri de aynı oranda birbirlerine yakınlaştırmakta ve insanların ruhsal gelişimine yardımcı olmakta yaratıcılığı arttırmaktadır. Bunun müzik tarihindeki en güzel örneklerinden biri Robert Schumann (1810-1856) ve Clara Wieck Schumann (1819-1896) arasındaki özel evliliktir. Clara son derece önemli ve yetenekli bir piyanisttir. Eşi Robert’in dehasına inanır ve tüm yaşamı boyunca eşinin eserlerini icra eder. Clara’nın babası bu evliliğe karşı çıkmıştır. Ama Clara yinede kendisinden yaşça büyük ve deha ile deli arasındaki Robert ile evlenmeyi kabul eder. Robert kafasının içinde sürekli sesler duymaktadır. 1854 de intihara kalkışır.2 sene sonra kaldırıldığı akıl hastanesinde ölür…

Pythagoras ve Konfüçyüs’ tan sonra Platon (M.Ö.427-347) onların düşünceleri geliştirmiştir. Platona göre, sadece müzik eğitimi ile yurttaşlar iyi birer birey olarak yetişebilir. Bir insanın eğitilmesi yönünde, beden için idman ve ruh için müzikten başka bir yol yoktur. Ancak, müzik yanlış kullanılırsa, kötü sonuçlar doğurabilir. Bu düşünceler aslında ‘müzik eğitimi’ nin günümüzde de ne kadar önemli olduğunu göstermekte özellikle çok sesli müziğin insanların zihnini geliştirdiğini çalışma verimini arttırdığını analitik ve bilimsel düşünceye yönlendirdiğini görmekteyiz.Bunun yakın tarihteki en önemli örneklerinden bir tanesi ünlü dahi fizikçi Albert Einstein’ dır. (1879-1955) Einstein bir taraftan rölativite teorisi diğer taraftan evrenin yarıçapı gibi konuları araştırırken aynı zamanda onun bir klasik müzik hayranı olduğunu çok iyi keman çaldığını pek çok profesyonel müzisyenle oda müziği konserleri verdiğini biliyoruz. Hatta ritim duygusu yüzde yüz olmadığı için bazen üç’e kadar saymakta zorlandığı gibi kendisi hakkında şakacı yazılar yazıldığı bilinmektedir. Ancak Einstein müzik tutkusundan asla vazgeçmemiştir.

İnsan yaşamında müziğin en temel yeri aslında insanın inanma ihtiyacıdır. İnanç, müzik soyut bir sanat olduğu için, kendisine en yakın yine müzik yolu ile ifade edilmiştir. Tarih boyunca bütün dinlerde tanrı’ya ulaşmanın bir yolu olmuştur müzik. Şarkı söylemek aynı zamanda dua etmektir. Böylelikle müziğin mistik, spritüel ve medidatif özelliği her zaman çok güçlü olmuştur. Yine ünlü filozof Konfüçyüs u hatırlayalım Konfüçyüs'ün felsefesine göre, insanla kutsal varlık arasında müzik yoluyla bağ kurulur. Müzik, insanın doğasını düzenleyen, O'nu uyumlu bir hale getiren önemli bir öğedir. İnsanlık tarihinde pek çok önemli müzik adamı tanrı için beste yapmıştır. Örneğin J.S.Bach (1685-1750) belki de bugüne kadar bütün büyük bestecilerin içinde en büyük deha’ya sahip olanıdır. Yaşamı boyunca kilise’ye hizmet etmiş dini koral ve vokal müzik, kantatlar, passionlar, Mass in B minör pek çok sayıda klavsen ve org eseri ayrıca oda müziği ve orkestra eserleri bestelemiştir. Barok dönemin diğer bir deha bestecisi de G.F. Handel’dir(1685-1759). Alman asıllı besteci ölümüne kadar hayatının çok önemli bir dönemini İngiltere’de geçirmiştir. Müzik tarihçileri Handel’in en büyük şansızlığının Bach ile aynı dönemde yaşaması olduğunu yazmışlardır. Pek çok dini eser bestelemiş aynı zamanda büyük bir barok opera bestecisi olmuştur. İngiliz Kraliyet Müzik Akademisinin başına getirilmiştir. 30’dan fazla oratoryo bestelemiş bunların içinde en çok sevdiği Mesih (1742) oratoryosu olmuştur. Bu oratoryo dünyada sayısız kez icra edilmiştir. Handel Mesih oratoryosunu çok çabuk sürede tamamladığı için ilahi bir esin kaynağı olduğuna inananlar olmuştur.

Tarih boyunca savaşlarda yıkılmayan tek şey müzik olmuştur, çağlar değişmiş müzik yine var olmuş ve de her zaman var olmaya devam edecektir…

Ezgi Saydam-Mezzosoprano
20 Mart 2013 (Yaşamda Sanat Sempozyumu 1 - Doğuş Üniversitesi, Istanbul, konuşma metni).

Kaynaklar:

Kidder S. David, Openheim D. Noah, Entelektüelin Kutsal Kitabı, Maya Yayınları, İstanbul, (2012)
Forney Kristine, Machlis Joseph, The Enjoyment of Music-Ninth Edition, W.W. Norton & Company, U.S.A, (2003)