evveli yazı | sonraki yazı

Cumhuriyet Döneminde Çağdaş Çoksesli Türk Müziği’nin Oluşumu ve Gelişimi

Cumhuriyet döneminin sosyal olaylarını ve çoksesli müzik alanında yapılan gelişmeleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün çabaları ile yetişen Türk bestecilerini en önemlisi de Türkiye’nin çağdaş dünyayı kucakladığı bu dönemi bilmeden asla Türkiye’deki çok sesli müzik ortamı hakkında fikir edinilemez. Bu yüzden önce Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konudaki düşünceleri ve ülkesinde kurmak istediği, evrensel kimlik kazanmasını hedeflediği Çağdaş Çoksesli Türk Müziği’nin oluşması ve gelişmesi için yaptığı yenilikler çok iyi anlaşılmalıdır. Ancak o zaman uygulanan müzik devrim’inin içeriği ve önemi kavranabilir.

Mustafa Kemal Atatürk 1923 de Cumhuriyeti kurduktan sonra, 1828 yılında, padişah II. Mahmut döneminde (1808-1839) İstanbul’da sarayda Giuseppe Donizetti tarafından kurulmuş bulunan Muzıka-i Hümayun’u tam kadrosu ile 27 Nisan 1924 de İstanbul’dan Ankara’ya getirtir. Zeki Üngör (1880 -1958) orkestraya şef olarak görevlendirir. İlk konser 11 Mart 1924’te yeni başkent Ankara’da Milli Sinema’da verilir. İlk yurtdışı turnesi 1926 yılında gerçekleşir.1934 yılında şeflik görevine A.Adnan Saygun getirilir. 1935 yılından itibaren o zamanın en tanınmış Alman Orkestra şeflerinden Weimar’lı Genel Müzik Direktörü Dr. Ernst Praetorius’un (1880-1946) yönetimine geçen orkestra, şefin ölümüne kadar 15 yıllık bir deneyim kazanır ve çok önemli bir repertuara kavuşur. Orkestraya, batıdan getirilen şefler arasında: Paul Hindemith, Robert Lawrence (1957), Bruno Bogo (1960), Otto Matzerath, Gotthold Ephraim Lessing (1963), Tadeusz Strugala, Jean Perisson sayılabilir. Kurum kültür bakanlığına bağlanır ve çok uzun süre şefliğini Gürer Aykal üstlenir.

Atatürk’ün eğitim politikası tevhid-i tedrisata (öğretimde birlik) dayalıdır. Bundan böyle ülkenin her köşesinde aynı tip eğitim yapılacaktır. Böylece müzikte de ustadan çırağa kulak yoluyla geçen eğitim, yerini notaya, kitaba ve belli akademik yöntemlere bırakacaktır.

(Tevhidi Tedrisat Kanunu 1924)

Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara’da bir Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) kurulmasına karar vermiştir ve 1924’te Cebeci’de kurulan bu eğitim kurumunun ilk müdürü Zeki Üngör olmuştur. 1936 yılında kurulan Ankara Devlet Konservatuvarı’nın hazırlayıcısı olan bu okuldan çok sayıda eğitimci yetişmiştir. Okulun kadrosunda Paris’teki öğrenimini bitiremeden dönen Ahmet Adnan (Saygun) kontrpuan öğretmeni olarak yer almıştır. İstanbul’daki 1917 de halka açık olarak kurulmuş olan (Nağmeler Evi) Dar-ül Elhan 1926 yılında İstanbul Belediyesi Konservatuvarı’na dönüştürülür. Daha sonra Türk müziği bölümü batı müziği bölümünden ayrılır. (1926-1927) Cemal Reşit Rey, önce 1926’da bir koro kurmuş, ardından karma bir öğrenci orkestrası kurmayı başarmış, bu girişimler 1972’de İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’na dönüşmüştür.

Atatürk’ün 1 Kasım 1934’teki Meclis konuşmasının ardından çok kısa bir zaman geçmiştir ki Ankara’da Türk Beşleri Ahmed Adnan Saygun ile Necil Kazım Akses’in bestelemiş oldukları ilk 3 ulusal opera Atatürk’ün emri ile sahneye konur.

Özsoy Operası (Adnan Saygun-Münir Hayri Egeli), Bayönder (Necil Kazım-Münir Hayri), Taşbebek (Ahmet Adnan-Münir Hayri), Ülkü Yolu (Ulvi Cemal-Münir Hayri) (Ulvi Cemal bu operayı bu kadar kısa süre içinde yetiştirememiştir). Adnan Saygun İran Şehinşahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye’yi ziyareti münasebeti için bestelediği Özsoy Operasını, iki ülke arasındaki dostluğu bir İran efsanesine dayandırarak sunmuştur.(19 Haziran 1934). Böylece Ankara’da ilk ulusal Türk operası oynanmış olur.

Atatürk’ün İstiklal Savaşında Ankara’ya gelişinin 15. yıldönümü nedeniyle, Saygun’un bestelemiş olduğu bir perdelik Taşbebek operası, Cumhurbaşkanı’nın huzurlarında, 27 Aralık 1934 günü akşamı, Saygun’un yönetimi altında Ankara Halkevi sahnesinde ve Akses’in aynı nedenle bestelediği Bayönder Operası da, 27 Aralık 1934 günü akşamı, Saygun’un yönetimi altında Halkevi’nde ilk olarak oynanır.

TBMM’nin 1 Kasım 1934’teki yıllık açılış toplantısında Atatürk’ün yaptığı konuşmasının başlıca iki sonucu olmuştur. İlki, Radyodan 2 Kasım 1934’ten Eylül 1936’ya kadar Türk Musikisi yayınlarının kaldırılması, ikincisi ise, 26 Kasım 1934’te Kültür Bakanı Abidin Bey’in başkanlığı da Ankara’da toplanan Musiki Komisyonu’dur. 1930’lu yıllar, millilik düşüncesinin kuvvetlendiği yıllardır. Türkçülük akımının en önemli temsilcisi aynı zamanda çok önemli bir sosyolog olan Ziya Gökalp’tır. Klasik Türk müziğinin Osmanlıya ait bir musiki, folklorik müziğin ise Türkün gerçek müziği olduğuna dair yapılan ayrım Cumhuriyetin müzik anlayışının temelini oluşturur.

2. Dünya savaşı öncesinde Almanya’dan kaçan Nazi karşıtı Musevi bilim ve sanat adamları dünyanın diğer ülkelerine kaçmaya ve yerleşmeye başlarlar. Savaşa girmeyen Türkiye de bu tarafsız ülkeler arasında yer almıştır. Yurt dışından gelen mülteci profesörleri kabul eden Türk hükümeti bir bilim ve sanat reformu başlatmıştır.

Türkiye’ye bilim ve sanat kurumlarını kurma amacı ile gelen kişiler arasında; Paul Hindemith 1936 da Ankara da Devlet Konservatuvarını kurmuş, 4 defa Türkiye’ye gelen Hindemith, 1939 dan sonra Amerika’ya Yale Üniversitesi’ne gitmiştir. Eduard Zuckmayer (1890-1972) Gazi Eğitim Enstitüsü’nü kurmuştur. 1931-32’de İstanbul’a gelen Viyana Müzik Akademisi direktörü Joseph Marx, İstanbul Konservatuvarı’nın kuruluş, yönetim ve öğretimi için raporlar hazırlamış ve 10’a yakın sayıda detaylı metni konservatuvara sunmuştur.

Prof. Carl Ebert, Ankara’da Devlet Konservatuvarı tiyatro tatbikat sahnesi ile opera stüdyosunu, dokuz yıl kesintisiz yönetmiştir. Yirminci yüzyılın en önemli besteci ve müzikologlarından birisi olan Bela Bartok, 1936 yılında Ankara Halkevi Başkanlığı’nın davetlisi olarak Türkiye’ye gelmiştir.

Bartok, Türkiye’de kaldığı bir aya yakın süre içerisinde Ankara’da üç konferans ve iki de konser vermiş ve ayrıca Ankara, Adana (Seyhan), Osmaniye ve Mersin’de, Türk müzik adamları ile birlikte saha araştırmaları gerçekleştirmiştir. 1976’da Amerika’da yayınlanan Turkish Folk Music From Asia Minor isimli kitap Küçük Asya’dan Türk Halk Mûsikîsi adı ile Türkçe’ye çevrilerek Türkiye’ye kazandırılmıştır (Çeviren: Bülent Aksoy, Pan Yayıncılık, İstanbul 1991).

Ernst Praetorius 1935’de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefi olmuş ve bu görevini 1946 da ölümüne kadar sürdürmüştür. 1948’de çıkarılan, üstün yetenekli çocukların devlet hesabına yurtdışında özel eğitim görmelerini sağlayan harika çocuklar yasası, İdil Biret’in ismini almıştır (İdil Kanunu). Bu yasa ile yurtdışında müzik eğitimine gönderilen ilk iki harika çocuk 8 yaşındaki İdil Biret ve 12 yaşındaki Suna Kan olur. Onların en büyük destekçisi dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmuştur.

Çoksesli müziğin yayılmasında en önemli etkenlerden biri de radyo olmuştur. Türkiye’de ilk radyo yayınları 1927 Mart ayında İstanbul’da gerçekleştirilir.

1930 yılında alınan bir kararla Zeki Üngör’ün marşı resmi İstiklal Marşı olarak kabul edilir. Marşın orkestrasyonunu besteci Edgar Manas yapmıştır. Yeni Türk cumhuriyetinin artık bir milli marşı vardır.

Cumhuriyet döneminin ilk opera bestecisi Cemal Reşit Rey’dir. La Geisha, Faire Sans Dire ve Jann Marek (1920) Fransızca libretto ile yazılan operalardır. Ankara Devlet Konservatuvarı’nda bir Mozart singspiel (şarkılı oyun) olan (Bastien und Bastienne), 1939 yılında öğrenciler tarafından ilk olarak Türkçe libretto ile oynanmıştır. 1945’te İstanbul Filarmoni Derneği’nin kuruluşu yine Cemal Reşit öncülüğünde gerçekleşir.

Zamanın en önemli solistleri bu dernek sayesinde yıllarca İstanbul’a gelip Saray Sineması’nda konserler vermişlerdir.

Avrupa’nın müzik geleneği ve tekniğini öğrenmek amacı ile Ulvi Cemal (Erkin), Necil Kazım (Akses), Hasan Ferit (Alnar), Ahmet Adnan (Saygun) yurt dışına gönderilirler. Ülkelerine geri dönen genç besteciler aralarına Cemal Reşit Rey’in de katılması ile Türk Beşleri ismi altında toplanırlar. Böylece Cumhuriyet döneminden sonraki Türk müzik tarihi Türk Beşleri ile başlamış olur.

 

Osman Zeki Üngör - Ahmet Adnan Saygun
 

Paul Hindemith - Bela Bartok

İlk Türk Operası: Özsoy Operası (Adnan Saygun-Münir Hayri Egeli)

Ezgi Saydam, Nisan 2011